
Canlılığın ilk olarak nasıl başladığı çok eskiden beri insanların merakını uyandırmıştır. Bu konu üzerinde şimdiye kadar birçok görüş ortaya atılmıştır. Bu görüşler abiyogenez, biyogenez, panspermia, ototrof hipotezi,
heterotrof hipotezi ve yaratılış görüşüdür.
Abiyogenez Hipotezi
Aristo (M.Ö. 382-322) tarafından ileri sürülen bu hipoteze göre, canlılar cansız maddelerden, kendiliğinden ve kısa bir sürede meydana gelmiştir.
Bu hipoteze göre canlıların kendiliğinden meydana gelmesi sürekli olarak gerçekleşmektedir. ‹lk canlı kendiliğinden oluşmuş, sonraki canlılar ise hem
üreme ile hem de kendiliğinden oluşmaktadır. Aristo, kendiliğinden oluşum hipotezinde, cansız maddelerde bir aktif öz bulunduğunu varsayar. Cansız maddelerin, bu aktif öz sayesinde kendi kendine canlıya dönüştüğünü ileri sürer.
Aristo bu aktif özü, bir iş yapma yeteneği olarak kabul etmiştir.
Kendiliğinden oluşum hipotezi de diğer hipotezler gibi gözlem ve deneylerle destekleniyordu. Fakat deney ve gözlemlerin sonuçları bu inanca
göre yorumlanıyor ve kontrol grubu kullanılmıyordu. Örneğin Belçika’lı bir fizikçi olan Van Helmont, kirli bir gömlek ile birkaç buğday başağını bir araya koyduğunda 21 gün sonra farelerin meydana geldiğini görmüştür. Bu gözlem, gömlekteki terin aktif öz olarak işlev gördüğü ve fareleri
meydana getirdiği şeklinde yorumlanıyordu. Oysa kontrollü bir deney yapılsaydı, örneğin kirli gömlek ve buğday kapalı kutu içerisinde bekletilseydi farelerin oluşmadığı görülecekti.
Biyogenez Hipotezi
Abiyogenez hipotezini gerçek anlamda çürüten kontrollü deneyleri Lui Pastör (1822-1895) yapmıştır. Pastör, mikroorganizmaların steril ortamlardaki besi yerlerinde oluşmadığını, ancak steril olmayan besi yerlerinde oluştuğunu kontrollü deneylerle gösterdi. Bu deneylerin sonucunda, canlının kendinden önceki canlıdan meydana geldiği kanıtlanmış oldu. Bu evrensel gerçek biyogenez olarak adlandırılmıştır.
Milyarlarca yıldan beri her canlı, üreme sonucunda kendisinden önceki canlıdan oluşmaktadır. Peki ilk canlı nasıl oluşmuştur? Başka bir ifadeyle hayat nasıl başlamıştır? Bugün Dünya’mızdaki canlıların yine Dünya’daki bazı elementlerden (C, H, O, N, P, S vb.) meydana geldiği, yani cansızlardan oluştuğu bilinmektedir. Fakat bu oluşumun ilk kez nasıl olduğunu gözlemek veya deneylerle göstermek imkansızdır. Bu konuda bilim adamları çeşitli hipotezler ileri sürerek bunları tartışmaktadır.
Panspermia Hipotezi
Bu görüşe göre, bilinmeyen bir zamanda uzaya dağılmış olan spor veya tohumlar, Dünya’ya toz parçacıkları veya göktaşları üzerinde taşınmış ve hayatı başlatmıştır. Bu hipotez, spor ve tohumların uzayın elverişsiz şartlarına dayanabilecek kadar dirençli olduklarını ve hayat için uygun herhangi bir gezegende gelişebilecek niteliklerde olduklarını
varsayar. Panspermia hipotezi iki yönden eleştiriye uğramaktadır:
- Hayatın başlangıcıyla ilgili bir görüşün, hayatın nasıl başladığını açıklaması gerekir. Oysa bu hipotez, hayatın herhangi bir gezegende nasıl başladığıyla ilgili bir açıklama vermemektedir.
- Uzaydan geldiği ileri sürülen spor ve tohumlar uzun yolculukları sırasında, çok aşırı ve öldürücü radyasyon, düşük ve yüksek sıcaklık etkisiyle karşılaşır. Oysa bu hipotez spor ve tohumların uzaydaki öldürücü etkenlere nasıl dayandıklarıyla ilgili bilgi vermemektedir. Bu eleştiriye karşılık, spor ve tohumların ileri derecede evrimleşmiş canlılar tarafından uzay araçlarıyla Dünya’ya getirildiği öne sürülmüştür. Fakat bununla ilgili de hiçbir bilimsel kanıt gösterilememiştir.
Ototrof Hipotezi
Ototrof hipotezine göre, Dünya’mızda ilk meydana gelen canlı ototroftur. Bu hipotez kurulurken, tüm canlıların besine ihtiyaç duydukları noktasından
hareket edilmiştir. Bu nedenle ilk canlının ototrof, yani besinlerini kendileri yapan canlılar olduğu öne sürülmüştür.
Ototroşar inorganik maddelerden organik madde üretebildiğine göre kompleks bir sisteme sahip canlılardır. Ototrof hipotezini öne süren bilim
adamları ilk canlının böyle kompleks bir sisteme nasıl sahip olduğunu açıklayamamışlardır. Bu nedenle ototrof hipotezine karşı daha sonra heterotrof hipotezi ileri sürülmüştür.
Heterotrof Hipotezi
Heterotrof hipotezi Oparin ve Haldane adlarındaki iki biyokimyacının birbirinden bağımsız olarak ortaya attıkları bir hipotezdir. Bu hipotez temelde Darwin’in doğal seçilimle açıklamaya çalıştığı evrim teorisine dayanır. Evrimciler bu hipotezi canlılığın nasıl başladığını en iyi açıklayan hipotez olarak kabul ederler.
Heterotrof hipotezine göre, ilk canlı, cansız maddelerden uzun süren bir evrim sonucunda oluşan basit heterotrof birhücreli bir canlıdır. Heterotrof hipotezinin dayandırıldığı varsayımlar özetle şöyledir:
- İlk atmosferde metan (CH4), amonyak (NH3), hidrojen (H2) ve su buharı (H2O) bulunmaktadır.
- Canlı meydana gelmeden önce organik bileşikler ortaya çıkmıştır.
Stanley M‹LLER (=Stenli Miller), 1953 yılında, 1.varsayımı esas alarak bir deney düzenledi. Miller bu gazların karışımını hava geçirmez bir düzenekte
yedi gün elektrik kıvılcımlarına tabi tuttu. Bu sürenin sonunda alt bölümde biriken sıvıyı inceledi.
Kimyasal analizler sonucunda bu sıvıda üç çeşit amino asit bulunduğunu belirledi. Heterotrof hipotezinin en zayıf noktası organik bileşiklerden ilk canlı hücrenin yani basit heterotrof bir hücrenin nasıl oluştuğuyla ilgili yetersiz açıklamaları dır. Bu süreçte gerçekleştiği düşünülen
olaylar özetle şöyledir:
- Amino asitler ® Proteinler ® Koaservat ® DNA lı koaservat ® Oksijensiz solunum yapan bir hücreli heterotrof canlı.
- Bundan sonra organik evrim mekanizması işlemeye başlamıştır.
Oksijensiz solunum yapan canlılar – Atmosferde CO2 birikmesi – Fotosentez yapan canlılar – Atmosferde O2 birikmesi – Oksijenli solunum yapan canlılar ve ozon tabakasının oluşması – Karasal hayatın başlaması
Hayaton Başlangıcı İle İlgili Görüşler
Yaratılış Görüşü
Yaratılış görüşüne göre bütün canlı çeşitleri Bir Yaratıcı tarafından ayrı ayrı yaratılmıştır. Bu canlı-lar ilk yaratıldıkları günden beri; mutasyon, izolasyon
ve doğal seçilim sonucu bazı değişimler geçirmiş olmakla beraber başka türlere dönüşmemiştir.
Bu görüşe göre, insan ve diğer canllar ayrı ayrı ve çeşitli zamanlarda yaratılmıştır. Yaratılış görüşü, evrenin Yaratıcı’nın koyduğu kurallar çerçevesinde belirli bir düzene göre işlediğini, bu düzenin tesadüfen
ve kendiliğinden oluşamayacağını belirtir.
Canlılarda evrimi (türleşmeyi) savunan bilim adamları evrimin nasıl meydana geldiği (evrimin mekanizması) konusunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşleri üç başlık altında inceleyebiliriz:
- Lamark’ın görüşü
- Darwin’in evrim görüşü
- Modern sentetik evrim teorisi (Yeni Darwincilik).
Lamark ve Darwin görüşlerini diğer yazılarımızda ayrı olarak ele aldığımız için bu başlıkları açıklamayacağız ancak Modern sentetik evrim teorisini açıklayacağız…
LAMARK EVRİM GÖRÜŞÜ İÇİN TIKLAYINIZ…
DARWİN’NİN EVRİM TEORİSİ İÇİN TIKLAYINIZ…
Modern Sentetik Evrim Teorisi (Yeni Darwincilik)
Modern Sentetik Evrim Teorisi (Neodarwinizm = Yeni Darwincilik) nin Darwin’in evrim teorisinden tek farkı türleşme için kalıtsal mutasyon mekanizmasını öngörmesidir.
Bir populasyonda gen ve genotip frekansları dölden döle değişmiyorsa, bu populasyona kararlı populasyon denir. Kararlı populasyonlarda evrim
yoktur (evrim hızı sıfır olur). Bir populasyonda gen frekansı değişiyorsa, bu populasyonlara kararsız populasyon denir. Doğal populasyonların gen havuzundaki gen ve genotip frekanslarını değiştiren her çeşit etken evrime (türleşmeye) yardımcı mekanizma olarak nitelendirilir. Bu mekanizmalar kalıtsal mutasyonlar, rekombinasyonlar, izolasyon (yalıtım), doğal seçilim, göç, genetik sürüklenme vb. dir.
Mutasyonlar ve Rekombinasyonlar
Evrimin ham maddeleri kalıtsal varyasyonlardır. Kalıtsal varyasyonların nedenleri mutasyonlar ve rekombinasyonlardır. Bunların tümü doğal seçilime imkan sağladığı için evrim açısından önemlidir.